9 Mart 2008 Pazar

SAVAŞ ÇOCUKLARI

Betül Çakar

Onlar; rüyalarına yıldız yağması gereken ama evlerinin üstüne bomba düşen çocuklardır.

Oyuncak arabalarla, tahta askerlerle büyümeleri istenen ama kapı önlerinde tanklarla, silahlı askerlerle büyüyen ve siyasi çıkarlar yüzünden acımadan katledilenlerdir, savaşın çocukları. Kendileri seçmemişlerdir ırklarını, memleketlerini, anne babalarını. Ama oyun kuruludur.

Daha küçücük masum yaşlarında, ölümün ne olduğunu bilmeyen yüzlerine kan bulaştırılır. İnsanlar onların gözü önünde öldürülür. O küçücük yürekler nefretle dolmaya başlar ve onlar büyüdükçe onlarla beraber nefretleri de büyür.

Onlar için önemli olan kendi ülkesinin veya kendi ülkesine saldıranlarım haklı veya haksız olmaları değildir elbet. Zaten onlar bu kısır döngünün ne olduğunu anladıklarında ya öldürülmek, ya öldürmek, ya da ülkelerinden kaçmak üzere olurlar, ne yazık!

Dün Nagazaki’deydin, bugün Irak’ta, yarın başka bir yerde olacaksın. Bunu söylemekten acı duyuyorum ama savaş çocuğu olduğun müddetçe sen, bedel ödeyeceksin. Belki ırkın yüzünden, belki devlet adamları yüzünden…

YİYİN EFENDİLER YİYİN


Betül Çakar

14 Ocak 2008 Pazartesi günü gazetelerin birçoğuna manşet olan haber şuydu: İstanbul’da 13 yıl önce temeli atılan ve yapımı için 11 milyon YTL harcanan lisenin hala bitirilememesi.

Ya ben bu paranın değerini anlayamadım, ya da ben anlayana kadar anlayanlar çoktan paranın yerinde yelleri estirdi. Bu ayıbın hesabını vermesi gerekenlerin bu konuda haber olmaz, ben vatandaşların yerinde olsam göz ucuyla bakmam demeleri de ayrıca bir olay.

Bu işe alet olanlara diyeceğim bir iki söz var.Yok ettiğiniz para asgari ücretle kıt kanaat geçinen ailenin çoluğunun çocuğunun üstünden başından eksilterek verdiği vergidir, afiyet olsun.

Sakın utanmayın, bu tebrik size.

Kovboy ekonomisi olarak adlandırılan ne bulursan nereden bulursan bul, ne yaparsan yap kullan düşüncesini uyguladığınız sürece bu ülkenin iki yakası bir araya gelmeyecek, gelemeyecek maalesef. Gerçi bu sizin sorununuz değil. Size değmeyen yılan bin yaşasın ne de olsa.

Anlayacağınız, Türkiye yedi kulplu koca bir kazan, bir ucundan tut sen de kazan.

8 Ocak 2008 Salı

Dilimizi Kaybettikçe

Betül Çakar


“ Bu günden sonra divanda, dargahta, bargahta, mecliste, meydanda Türkçeden başka dil konuşulmaya!”

Karamanoğlu Mehmet Bey, bunu söylediğinde ülkenin dili bu kadar hor görülüyor muydu acaba? Sokakta attığı her adıma bir yabancı isim denk geliyor muydu? Niye yapıyoruz bunu kendimize, kültürümüze, dilimize…

Yazdıklarımızın, konuştuklarımızın Türkçe karşılığı olmasa belki hak verilir bu yapılanlara, Türkçe kendi kendine yetemeyen bir dil değil ki! Ama şu durumda insanın aklı ve vicdanı almıyor. Torunları kendi dilleri, kendi kültürleri altında yaşasın diye canlarını vermemişler miydi atalarımız? Ne çabuk unutuyoruz yaşadıklarımızı. Kurtuluş Savaşı’nı yapan biz, şimdilerde batılılaşmaya çalıştığımızı zannederek özümüzü kaybediyoruz. Oysa, batılılaşmak medeni olmaktı, eşitlikti, uygar olabilmekti…

Gün tüketiyoruz okeylerle, cafelerle, showlarla, djlerle. Her geçen gün, her yozlaştığımız gün çocuklarımızın hayatından bir parça çalıyoruz.

Yabancı dile karşı olduğumu sanmayın. Kesinlikle karşı değilim. Aksine insanlar kendi dilleri ve kültürleri dışında başka dilleri ve kültürleri de öğrenmeli, kendi kültürlerini kaybetmeden!

Türk bayrağı, Türkiye’yle ilgisi ve bilgisi olmayan biri için nedir? Dikdörtgen, üzerinde ay yıldız olan, rengi kırmızı, kumaş parçası. Peki bizim için? O, binlerce şehidimizin canı, şehit analarının ağıtı, Atatürk’ün yüz akıdır.

Dilimizi kaybettikçe bayrağımızı, vatanımızı, her şeyimizi kaybediyoruz farkında olmadan…

Zaman geç olmadan farklılığımızın farkına varalım. Yoksa; ne bayrak, ne vatan, ne de bu can bizde kalmayacak.

Karamanoğlu Mehmet Bey’i arıyorum

Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?

Bir ferman yayımlamıştı…

Hayal meyal hatırlayıp da sahip çıkanınız var mı?”

YUSUF YANA (Arıyorum)

“Türk Ulusu’nun ulusal dili ve ulusal benliği bütün yaşamına egemen olacaktır.” ATATÜRK